KÜL SERAMİK
Ürün Adı:
Ay Küpü Dekoratif - “Asla pes etme, belki de
başarına çok yakınsındır”
Açıklama:
Ay’ın döngüsünden ilham alan bu el yapımı
dekoratif küp biblo, hilalden dolunaya uzanan yolculuğu simgeliyor. “Her evre,
kendi ışığını taşır.” anlayışıyla tasarlanan bu özel obje; değişimin, dönüşümün
ve içsel büyümenin zarif bir temsilidir. Evine ya da meditasyon alanına mistik
bir atmosfer katmak isteyenler için eşsiz bir parça.
Ürün Özellikleri:
-Malzeme: Ham MDF küp üzerine siyah ve
altın yaldız akrilik boya uygulaması ve akrilik boyalı seramik hilal,
yarım ay ve dolunay objeli.
-Ağırlık: 450 ±50 gram.
-Boyut: 10 cm en, 10 cm boy, 10 cm yükseklik.
-Renk: Siyah akrilik boya ve altın yaldız.
-Kullanım Alanı: Salon, ofis, kitaplık veya
vitrin dekorasyonu için ideal.
-Bakım: Nemli bir bezle temizlenebilir,
direkt güneş ışığından koruyun.
Hikayesi:
Ay Küpü, gökyüzünün en eski rehberlerinden biri olan Ay’ın döngüsel
doğasını yansıtır. Hilal, büyümeyi; yarım ay, dengeyi; dolunay ise tamamlanmayı
temsil eder. Bu obje, her yaşam evresinin anlamlı olduğunu hatırlatır; tıpkı
Ay’ın hiçbir halinin boşuna olmaması gibi.
Bakım Talimatları:
Ürününüzün uzun ömürlü olması için nazikçe
nemli bir bezle temizleyin ve sert kimyasallardan kaçının.
Paketleme ve Kargo:
-Ambalaj: Çevre dostu, %80 geri
dönüştürülebilir ambalaj kullanıyoruz.
-Kargo: Siparişiniz 10-14 iş günü içinde
kargoya verilir.
-İade: 30 gün koşulsuz iade garantisi ile
güvenle alışveriş yapabilirsiniz.
İletişim:
Ellerim bazen ay gibi çamura bulansa da
ışığınızla her mesajınıza dönerim. İlginize şimdiden teşekkürler.
Özel Siparişler:
Ay’ın farklı anlamlarını kendi
sembollerinle birleştirmek istersen, özel tasarım taleplerini memnuniyetle
karşılıyorum.
İsterseniz:
Ay Küpü’nü sepetine ekleyerek yaşam alanına
hem estetik hem de spiritüel bir derinlik kazandırabilirsin.
Güneşin yavaş yavaş batmaya
başladığı bir akşamüstüydü. Atina’nın dar sokaklarında, elinde bir kandil
taşıyan yaşlı bir adam yürüyordu. Üzerinde yamalı bir cübbe, ayakları çıplak,
ama başı dikti.
Diyojen, her
zamanki gibi hayatın ve insanların yüzüne tuttuğu aynasıyla dolaşıyordu.
Tam o sırada, caddenin karşısından şehrin en varlıklı adamlarından biri çıkageldi. Üzerinde en pahalı kumaşlardan dikilmiş gösterişli bir kaftan, parmaklarında değerli yüzükler vardı. Ardında köleleri ve hizmetkârlarıyla yürüyordu. Kalabalık, adamın yolundan çekiliyor, ona saygıyla başlarını eğiyordu.
Ancak Diyojen… O kıpırdamıyordu bile.
Zengin adam, yaşlı filozofa
küçümseyici bir bakış attı. Normalde, herkes ona yol verirdi. Ama bu sefil
görünümlü adam, karşısında dimdik duruyordu. Bu nasıl bir
saygısızlıktı?
"Beni tanımıyor musun, yaşlı adam?" diye sordu, sesine kibirli bir alay
katmaya çalışarak.
Diyojen, lambasını havaya
kaldırdı ve adamın yüzüne dikkatlice baktı. Sonra hafifçe gülümsedi:
"Seni tanıyorum. Ama daha çok sen kendini
tanıyor musun? Şimdi çekil önümden de yoluma gideyim!"
Zengin adam kaşlarını çattı,
bu sözleri hoşuna gitmemişti.
“Sen kimsin ki benimle böyle konuşuyorsun? Sen bir hiçsin! Fakir bir dilenci! Şu haline bak! Kir içinde, yırtık pırtık giysilerle dolaşıyorsun.
Ben senin gibi fakir bir dilencinin
önünden çekilmem!” diye öfkeyle bağırdı.
Diyojen, omuzlarını silkerek
güldü ve:
"Ben çekilirim!" dedi.