KÜL SERAMİK
Ürün Adı:
Atlı Vazo Dekoratif Obje - "Sabır,
acıya karşı gösterilen en büyük cesarettir.”
Açıklama:
Asaletin ve özgürlüğün simgesi atlardan
ilham alınarak tasarlanan bu el yapımı vazo, zarafet ile doğanın gücünü aynı
formda buluşturuyor. "Özgürlük, ruhun dörtnala koştuğu yoldur."
anlayışıyla şekillenen bu eser; ister tek başına sergilensin ister çiçeklerle
tamamlasın, bulunduğu mekâna dinamik bir ruh katıyor.
Ürün Özellikleri:
-Malzeme: PES obje üzerine siyah
tonlarda akrilik boya ve metalik altın rengi uygulaması.
-Ağırlık: 1.800 gram.
-Boyut: 15 cm en, 20 cm boy, 29 cm
yükseklik.
-Renk: Siyah renk ve altın lif varak
detayları.
-Kullanım Alanı: Salon, ofis, kitaplık veya
vitrin dekorasyonu için ideal.
-Bakım: Nemli bir bezle temizlenebilir,
direkt güneş ışığından koruyun.
Hikayesi:
Atlar, tarih boyunca gücün, sadakatin ve özgürlüğün sembolü olmuşlardır.
Bu vazo da, o güçlü simgelerden biriyle evinizdeki atmosferi canlandırmak için tasarlandı.
Vazonun gövdesine işlenen at figürü, hareketi ve canlılığı temsil ederken;
formun genel sadeliği onu zamansız bir parça haline getiriyor.
Bakım Talimatları:
Ürününüzün uzun ömürlü olması için nazikçe
nemli bir bezle temizleyin ve sert kimyasallardan kaçının.
Paketleme ve Kargo:
-Ambalaj: Çevre dostu, %80 geri
dönüştürülebilir ambalaj kullanıyoruz.
-Kargo: Siparişiniz 10-14 iş günü içinde
kargoya verilir.
-İade: 30 gün koşulsuz iade garantisi ile
güvenle alışveriş yapabilirsiniz.
İletişim:
Yeni eserler üretirken bazen zamanla
yarışıyor olabilirim ama her mesajınıza en kısa sürede dönerim. İlginiz ve
sabrınız için teşekkür ederim.
Özel Siparişler:
Bu tasarımın farklı renk, boyut veya at
figürü alternatiflerini isterseniz, özel siparişleriniz için bana
ulaşabilirsiniz. Hayal ettiğiniz objeyi birlikte tasarlayalım.
İsterseniz:
Atlı Vazo ile mekânına zarafet ve özgürlük
duygusunu taşı. Şimdi sepetine ekleyerek, yaşam alanına anlam kat!
Vaktiyle, uçsuz bucaksız bir memlekete hükmeden yaşlı bir padişah, tahtını bırakma vaktinin geldiğine karar verdi. Üç oğlu vardı: en büyük oğlu Halil, güçlü ama aceleci; ortanca oğlu Ercan, kurnaz ve hırslı; küçük oğlu Yusuf, sakin ve düşünceli.
Padişah, oğullarını sınamak için alışılmadık bir yarış düzenlemeye
karar verdi. Sarayın divanında, vezirler ve halkın huzurunda oğullarını çağırdı
ve şöyle dedi:
“Tahtımı, atı yarışı en son bitiren oğluma bırakacağım. Her biriniz en iyi
atınızı alın, ovadaki yarış yolunda koşun. Ama unutmayın, en yavaş giden
padişah olacak.”
Oğullar, şaşkınlıkla birbirine baktı. Normalde at yarışları hız için yapılırken, bu kez en yavaş olan kazanacaktı. Sarayın ahırından en iyi atlarını seçtiler ve ovadaki geniş yarış yoluna geldiler.
Halk, merakla bu tuhaf sınavı izlemek için yolun kenarlarına dizildi. Yarış başladığında, garip bir manzara ortaya çıktı.
Halil, atını neredeyse durdurmuş, yularından çekerek adım adım ilerliyordu.
Ercan, kurnazca atına ters binmiş, hayvanı şaşırtarak yavaşlatmaya çalışıyordu.
Yusuf ise atını usulca sürüyor, ama gözleri dalgın, sanki bir şeyler
düşünüyordu.
Saatler
geçti, güneş batıya kaydı. Atlar neredeyse hareket etmiyordu; Halil’in atı ot
yemeye başlamış, Ercan’ın atı huysuzlanıyordu. Seyirciler, bu gülünç manzaraya
kahkahalarla gülüyordu. Ancak oğullar, tahtı kazanma hırsıyla, birbirlerini
kolluyor, kimin daha yavaş gittiğini hesaplıyordu. Gün batarken, hiçbiri yolun
yarısına bile ulaşamamıştı. Padişah, sabırla bekliyor, vezirler fısıldaşarak
sonucu merak ediyordu.
O sırada Yusuf, atından indi ve kardeşlerine yaklaştı. “Bu böyle olmaz,” dedi. “Bir çözüm bulalım.” Halil ve Ercan, önce şüpheyle baktı, ama yorgunluktan pes etmişlerdi.
Yusuf önerdi: “Atlarımızı değiştirelim. Ben senin atına bineyim,
sen benimkine, sen de onun atına.” Kardeşler, önce anlamadı, ama sonra gözleri
parladı. Hemen atları değiştirdiler: Halil, Ercan’ın atına; Ercan, Yusuf’un
atına; Yusuf, Halil’in atına bindi.
Aniden,
oğullar atlarını dörtnala sürmeye başladı! Halk, şaşkınlıkla bağırıyordu. Artık
kimse yavaş gitmiyordu, çünkü her biri kendi atının en son gelmesini istiyordu.
Kendi atları başka birinin kontrolündeyken, ellerindeki atı olabildiğince hızlı
koşturuyorlardı. Yarış, çılgın bir hıza dönüştü. Sonunda, Yusuf’un atı
(Ercan’ın bindiği) sonuncu geldi. Padişah, gülümseyerek Yusuf’u tahta seçti.
Vezirler,
“Neden Yusuf?” diye sorunca, padişah yanıtladı:
“Bu yarış, sadece sabrı değil, zekayı da ölçtü. Yusuf, hırsın tuzağından
kurtulup çözümü buldu. Atları değiştirerek, herkesin kendi atını yavaşlatma
çabasını tersine çevirdi. Gerçek bir lider, problemi çözer ve herkesi ileri
taşır.”